Evvelce toplanan Erzurum Kongresi, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz vilâyetlerinin hiçbir sebep ve bahane ile anavatandan ayrılamayacağını ilân etmişti. Sivas Kongresi sahip olduğu tam yetki ile bu karara bütün memleketi kapsayan bir genişlik kazandırdı. 2- Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir. Erzurum Kongresi'ni toplanmaya davet eden başlıca tehlike Doğu Karadeniz Bölgesinde kurulması düşünülen Pontus Rum devleti ile Doğu Anadolu illerini içine kalacak bir Ermenistan tehlikesi idi. Sivas Kongresi, batıdan gelen Yunan tehlikesini de göz- önüne alarak, vatan topraklarına yönelik hiçbir işgal ve müdahalenin karşılıksız kalmayacağını mütecaviz düşmana açıkça bildiriyordu. 3- İstanbul Hükûmeti, haricî bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır. Bu
madde ile İstanbul Hükûmetinin millet menfaatlerine aykırı herhangi üir
karar veya davranışına milletin kayıtsız kalmayacağı, gerektiğinde millî
iradeye dayanan bir hükûmetin derhal kurulacağı açıkça belirtiliyordu.
Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarını genişleterek, bu
kararlara bütün memleketi kapsayan bir nitelik kazandırması bakımından
İnkılâp Tarihimizde büyük öneme sahip bir Kongre'dir. Üyelerinin, bütün
memlekete şamil olması sebebiyle de Millî Mücadele başlangıcında Türkiye'nin
mukadderatını çizen, bütün milletin tek vücut halinde birlik olduğunu
dünyaya ilân eden millî bir Kongre'dir.
Bunun içindir ki tesirleri
Erzurum Kongresi'nden daha geniş oldu.
Sivas Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın amacı en kısa zamanda
Anadolu'da millet temsilcilerinden oluşan bir meclis toplamak ve bu meclisin
kuracağı hükûmet ile Millî Mücadele'yi bir merkezden idare etmek idi. Dâhi
adam, bu büyük işi gerçekleştirmek üzere Sivas Kongresi'nden sonra da
Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla millî teşkilâtın kuvvetlenmesi yolunda
-bütün engelleri aşarak- azimle çalıştı. Bu devre esnasında Mustafa Kemal ve
Heyet-i Temsiliye i1e temas temini ve anlaşma zemini arayan İstanbul
Hükûmeti, temsilcileri vasıtasıyla 20-22 Ekim 1919 tarihleri arasında
Amasya'da onunla görüşmüş ve bir Millet Meclisi toplanmasına ikna olmuştu.
Bu görüşme İnkılâp Tarihimizde "Amasya Mülâkatı" olarak bilinmektedir.
Mustafa Kemal, Meclisin Anadolu'da toplanmasını istemesine rağmen, Meclis 12
Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Fakat İngilizlerin ve gerekse onlara âlet
durumunda olan hükûmet adamlarının baskısı sebebiyle olumlu bir faaliyet
gösteremedi. Sadece Erzurum ve Sivas Kongrelerinin esaslarını "Misak-ı
Millî" halinde kabul ve ilân etti.
Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919'da bir kısım arkadaşları ve Heyet-i
Temsiliye üyeleri i1e beraber Ankara'ya gelmişti. Artık Millî Mücadele
Ankara'dan yönetiliyor, İstanbul'daki asker ve sivil birçok vatansever,
Bağımsızlık Savaşında görev almak üzere Ankara'ya geliyordu. Bir süre
sonra,16 Mart 1920 tarihinde İstanbul, İtilâf devletleri tarafından fülen
işgal edildi; şehir yabancılar tarafından tamamen askerî kontrol altına
alınmıştı. Bu şartlar altında Meclis de faaliyet gösteremeyeceğini anlayarak
dağıldı; zaten bu sıralarda milletvekillerinin bir kısmı da İngilizler
tarafından tutuklanmış bulunuyordu.
Mustafa Kemal, İstanbul'un işgali üzerine valiliklere ve kolordu
komutanlıklarına talimat vererek Ankara'da toplanacak fevkalâde salâhiyete
sahip bir meclise yeni temsilciler seçmelerini bildirdi. Seçimler sür'atle
sonuçlandi. Nihayet 23 Nisan 1920'de yurdun her bölgesinden gelen millet
temsilcileriyle Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa
Kemal, millet iradesini ve egemenliğini temsil eden bu Meclise ve onun
hükümetine de başkan seçilerek artık Türk bağımsızlık mücadelesinin her
bakımdan, askerî, siyasî ve sosyal lideri oldu. Ama memleketin içinde
bulunduğu şartlar, kendisinin omuzlarına yüklenen görevi gerçekten çok
ağırdı. Tarihten silinmek istenen bir milletin ölüm kalım savaşının,.
istiklâl mücadelesinin Iiderliğini yapıyordu.
Ankara'da Millet Meclisi'nin açılması, milli bir hükûmetin kurulması üzerine
Padişah ve İstanbul Hükûmeti de millî mücadeleyi daha geniş ölçüde baltalama
yollarına sapmıştı. Anadolu'da binbir fedakârlıkla oluşturulan millî
kuvvetlere karşı halife ve padişah orduları kuruluyor, başta Atatürk olmak
üzere Millî Mücadele kahramanları, âsi sayılarak idama mahkûm edilmiş
bulunuyordu. Diğer taraftan İzmir'e çıkan Yunanlılar da Anadolu içlerine
doğru taarruza hazırlânıyordu. Mütareke ile örgütlü ordu resmen dağıtılmış,
silâhları alınmış olduğundan, işgal altındaki yörelerde düşmana ancak
mahallî kuvvetler ve gönüllü müfrezeler karşı koyuyordu. Bu düşman
saldırılarının yanı sıra Anadolu'nun bazı yörelerinde Anzavur gibi, Çopur
Musa gibi, Postacı Nâzım gibi aldatılmış kişilerin elebaşılık ettiği iç
isyanlar devam ediyordu.
Bütün bu iç ve dış güçlüklere, zor şartlara rağmen Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükûmeti, kısa zamanda duruma hakim olarak düşman kuvvetlerine karşı
çeşitli cephelerde büyük başarılar kazanmaya başladı. Doğu cephesinde XV.
Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir komutasındaki kuvvetlerimiz büyük başarılar
kazandı. Bu bölgede Oltu, Sarıkamış ve Kars'ı işgal suretiyle sınır
şehirlerimize tecavüz eden Ermenilere karşı 28 Eylül 1920'de taarruza
geçilerek, merkezi Erivan'da bulunan Ermeni Cumhuriyeti ordusu mağlup edildi
ve 29 Eylül 1920'de Sarıkamış, 30 Ekim 1920'de Kars tekrar geri alındı.
Ermenilerin barış isteği üzerine 2/3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması
imzalanarak savaşa son verildi. Gürcistan'a da Ardahan ve Artvin
vilâyetlerimiz tahliye ettirildi.
Güney cephesinde de Adana, Urfa, Antep ve Maraş bölgelerirıde Fransız
birlikleriyle mahallî kuvve'tler arasında şiddetli çatışmalar oluyordu.
Sonuçta Fransızlar 12 Şubat 1920'de Maraş'tan, 11 Nisan 1920 günü de
Urfa'dan çekilmek zorunda kaldılar. 21 Ekim 1921'de Fransızlarla yapılan
"Ankara Antlaşması" Adana, Mersin, Gaziantep ve diğer bazı şehirlerimizin
kurtuluşuna uzandı.
Yunanlılar 1920 Haziranında, Ankara'da kurulan iki aylık yeni hükûmetin
içinde bulunduğu güç şartlardan yararlanarak 22 Haziran 1920 günü Batı
Cephesinde umumî taarruza geçmişler, büyük kısmı ile gönüllülerden oluşan
kuvay-ı milliye cephesini yararak 8 Temmuz 1920 günü Bursa'yı, 29 Ağustos
1920 günü de Uşak'ı işgal etmişlerdi. Bu olaylar seyrederken Padişah ve
İstanbul Hükûmeti de 10 Ağustos 1920'de İtilâf devletleriyle Sevr
Antlaşmasını imzalamak suretiyle dış düşmanlarımızla birleşmiş oluyordu.
Yunanlıların Batı cephesinde ilerleyişi, birçok bölgelerin kuvvet
yetersizliği sebebiyle işgal edilmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Kemal Paşa, cephe komutanları ile görüşmüş, artık gönüllü
kuvvetler yerine düzenli bir ordu kurulması gereğini ilgililere bildirmişti.
Çünkü olaylar gösteriyordu ki, millî mücadelenin başarısı, bütün kuvvetlerin
tek bir otnrite altında toplanmalarına bağlı idi. Bu da millî müfrezelerin,
milis kuvvetlerinin, gönüllü teşkilâtların ordu içinde düzenli kıtalar
haline getirilmesini gerektiriyordu. Çete halinde dağınık savaşa son
verilecek, bütün millî müfrezeler ve gönüllü kuvvetler ordu içinde disiplin
ve eğitime tabi tutulacaktı.
Artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kema1 Paşa, Millî
Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Paşa ve Genelkurmay Başkanı ve aynı zamanda Batı
Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey, bütün çalışmalarını düzenli ordunun
gerçekleşmesine vermişlerdir. Bu aylar, millî mücadele tarihimizin gerçekten
en buhranlı, en çetin aylarıdır.
Şimdi 1920 yılının Aralık sonlarındayız. Bir çok millî müfreze, gönüllü
örgüt sür'atle millî ordu içinde toplanmaktadır. Ne çare ki ellerinde bir
kısım kuvvet bulunan Çerkez Ethem ve kardeşleri, Batı Cephesi kuvvetlerine
bağlı kalmak istememişler, başlarına buyruk bir siyaset izleme yoluna
gitmişlerdi. Bunlar, Millî Mücadele'nin güç zamanlarında başardıkları bazı
işlerin verdiği şımarıklıkla bulundukları bölgelerde sivil memurları
diledikleri gibi azlediyor, değiştiriyor, kendilerine göre atamalar
yapıyorlardı. Batı Cephesi, tek komuta altında örgütlendikçe, düzenli
kuvvetler haline geldikçe, Ethem ve kardeşlerinin huzurları daha da kaçıyor,
Batı Cephesi yanında Ankara Hükûmeti'ne, hatta Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne dil uzatmaktan çekinmiyorlardı. Artık tutumları, millî hükûmete
karşı bir isyan halini almıştı.
Durum gerçekten nazikti. Binbir emek ve fedakârlıkla kurulan düzenli orduda
emir ve komuta birliğini temin bakımından bu sorunun, kesin şekilde
çözümlenmesi gerekiyordu. Zira Ethem müfrezesi ordu içinde kaldıkça hiçbir
zafer kazanılamayacağı gibi, aksine bu âsi kuvvetler her başarıda orduya
ayakbağı olacaktı. Bu sebeple hükûmet Çerkez Ethem kuvvetlerinin ortadan
kaldırılmasına karar verdi.
29
Aralık 1920 günü Batı Cephesi Komutanı İsmet Bey'le Güney Cephesi Komutanı
Albay Refet Bey, Çerke.z Ethem ve kuvvetlerini ortadan kaldırmak üzere ileri
harekete geçtiler. Kütahya yörelerinde bulunan Çerkez Ethem kuvvetleri, Batı
Cephesi kuvvetlerin Kütahya'yı işgali üzerine Gediz'e çekildi. Millî
kuvvetler, âsileri takiple 5 Ocak 1921 günü Gediz'i de işgal edince Çerkez
Ethem müfrezesi Simav yönüne çekilmek mecburiyetinde kaldı. |