İşte şimdi Millî Mücadele'nin en dramatik anları yaşanmaktadır. Batı Cephesi kuvvetleri Çerkez Ethem isyanını bastırmak üzere, eski harp mevzilerinden çok uzaklaşmışlar, Gediz'e kadar ulaşmışlardır. Çerkez Ethem'i takip sebebiyle cephelerin boşaltıldığını, askerlerin mevzilerden uzaklaştığını haber alan Yunanlılar, içinde bulunduğumuz bu iç buhranı, Ankara Hükûmeti'nin bu çetin ve zor ânını kendileri için büyük bir fırsat bilerek 6 Ocak 1921 günü hem Bursa, hem Uşak cephelerinden sür'atle ileri yürüyüşe geçtiler. Amaçları, Türk kuvvetlerini, zayıflayan mevzilerinde âniden bastırıp mağlup etmek, bu suretle Eskişehir ve Afyon'u ele geçirerek kendilerine Ankara yolunu açmaktı. Bu plan gerçekleştirildiği takdirde, henüz sekiz aylık millî hükûmeti doğduğu yerde boğmak, kolayca ortadan kaldırmak güya mümkün olacaktı.
Düşmanın, taarruz hedefi olarak seçtiği Eskişehir de, Afyon da askerî yönden
önemli kavşaklardı. Bu şehirlerimizin elden çıkışı, önemli demiryollarının
da düşman eline geçmesi demekti. Hele, Bursa ve Uşak Cephelerinden ilerleyen
düşman kolları, Kütahya önlerinde birleşme imkânı bulursa, Çerkez Ethem'e
karşı geride bırakılan kuvvetlerimizi de arkadan vurabilirdi. İşte
mağlubiyetimiz halinde ortaya çıkacak korkunç tablo bu idi.
Düşman taarruzu i1e gelişen bu kritik durum üzerine, Batı ve
Güney Cephesi komutanları vaziyeti görüşerek, ister istemez Çerkez Ethem'in
takibine ara vermeyi ve Kütahya ve Gediz'e kadar gelmiş olan kuvvetlerimizin
büyük kısmını vakit geçirmeksizin İnönü ve Dumlupınar mevzilerine sevketmeyi
kararlaştırdılar. Ancak Batı Cephesi kuvvetlerinin şimdi bulundukları Gediz
ve Kütahya yöreleri ile İnönü mevzileri arasında 3 günlük bir yol vardı.
Eğer Yunanlılar, bizden daha önce İnönü mevzilerine ulaşabilirlerse
mukavemetsiz, Eskişehir'e kadar yol almış olacaklardı. O halde yapılacak iş,
son sür'atle İnönü mevzilerine yetişerek ilerleyen düşmanı burada durdurmak
olacaktı. Bu amaçla Çerkez Ethem ve kardeşlerine karşı bir kısım kuvvet,
Kütahya yöresinde bırakılarak, geri kalan kuvvetler İnönü mevzilerine
hareket ettirildi. Keza üç misli düşman kuvvetine karşı İnönü mevzilerini
da- ha da takviye etmek üzere, Ankara'da yeni kurulmakta olan 4.
Tümen de Cepheye
çağrıldı. Ethem'in takibine ara vererek Kütahya'dan hareket eden 11. Tümen
de 9 Ocak sabahı, İnönü mevzilerine varmıştı.
Öte yandan Yunanlılar sür'âtle ilerleyerek, 8 Ocak 1921 günü Çivril ve
Pazarcık'ı, 9 Ocak sabahı da Bilecik ve Bozüyük'ü işgal ettiler. Fakat bütün
bu işgallere, güç şartlara, iki ayrı düşmanla savaş mecburiyetine rağmen
sonucun zaferle biteceği hususunda başta Atatüxk olmak üzere Millî Mücadele
liderlerinin inançları asla sarsılmamıştı. Atatürk, 8 Ocak 1921 günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şunları söylüyordu: "Efendiler! Dahilde ve
hariçteki düşmanlarımız ister çok, ister az olsun, faaliyetlerinin genişliği
ne olursa olsun, kesin başarı, son başarı meşru bir ama izleyenlerde
olacaktır."
I.
İnönü Muharebesi, 9 Ocak 1921 günü öğleden sonra Yunanlıların Bozüyük
yönünden şiddetli taarruzu ile başladı. Ufak bir köyden ismini alan İnönü,
şimdi Türk Kurtuluş Savaşında dönüm noktası olacak bir muharebeye sahne
oluyordu. Ve yıllar sonrâ bu muharebeyi idare eden komutana, Atatürk
tarafından "İnönü" soyadı verilecekti.
Muharebenin ilk günü Batı Cephesi kuvvetleri ile Yunanlılar arasında çok
çetin çarpışmalar oldu. Yunanlıların her taarruzu, karşı taarruzla
cansiperane püskürtülüyor, ilerlemelerine imkân verilmiyordu. Anlaşılan
düşman, umduğunu bulamamıştı. İnönü mevzilerinde boş cepheler yerine, Türk
kuvvetlerinin piyade ve topçu ateşiyle karşılaşmaları, onlar gerçekten
şaşırtmıştı.
Muharebe,10 Ocak günü de sabahtan akşama kadar bütün şiddetiyle devam etti.
Bu sabah, Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey de Gediz'den muharebe
meydanına gelmiş, savaşı bizzat ateş hattında idareye başlamıştı. Bir ara
bir alay kadar düşman kuvveti, mevzilerimizdeki bir boşluktan istifade
ederek Batı Cephesinin karargâhı bulunan İnönü istasyonunun kuzevine kadar
sokulmaya muvaffak oldu. Bu kritik vaziyet karşısında cep- he karargâhı
istasyondan alınarak sür'atle İnönü köyüne nakledildi ve cephenin bu kesimi
kuvvet kaydırarak takviye edildi.
Askerlerimiz bugün de, aralıksız devam eden düşman taarruzlarını, bir an
gerilemeksizin göğüslüyorlar; Yunanlıların ilerlemesine imkân
bırakmıyorlardı. Şüphesiz ki ordumuz, bu taarruzlar karşısında ağır zayiat
veriyor; ama canından aziz bildiği kutsal vatan topraklarını her ne pahasına
olursa olsun, savunmadan geri kalmıyordu. En nihayet tükenen, gücü kırılan
düşman oldu. 2 gündür devam eden taarruzlarından bir başarı elde
edemediğini, edemeyeceğini anladı. Artık bu safhada onlar için yapılacak bir
şey vardı: Geri çekilmek! Gerçekten Yunan kuvvetleri,10 Ocak 1921 gecesi
verdikleri kararla 11 Ocak günü sabahından itibaren Bursa yönünde geri
çekilmeye başladılar.
Bu
zafer müjdesi üzerine,11 Ocak 1921 günü Atatürk, Batı Cephesi Komutanı Albay
İsmet Bey'e şu telgrafı çekiyordu: "Bu başarının, mukaddes topraklarımızı
düşman istilâsından tamamen kurtaracak olan kesin zafere hayırlı bir
başlangıç olmasını Allah'tan diler, Batı Cephesinin bütün subay ve erlerini
kazandıkları bu zafer dolayısıyla tebrik ederim".Gerçekten I. İnönü zaferi,
Atatürk'ün ifadesiyle kesin zafere hayırlı bir başlangıç olmuş, onu II.
İnönü, Sakarya, 26 Ağustos ve 30 Ağustos gibi daha büyük zaferler
izlemiştir.
Artık sıra, Çerkez Ethem kuvvetlerinin de bırakılan yerden takibine
gelmişti. Sür'atle ileri harekata geçilerek bu âsi kuvvetlerde tamamen
ortadan kaldırıldı. Çerkez Ethem ve kardeşleri son çare olarak Yunanlılara
sığındılar. Bu isyanın bastırılması ile artık millî orduda emir ve komuta
birliği de tam olarak sağlanmış oldu.
I.
İnönü zaferi içerde ve dışarda büyük etkiler yarattı; büyük siyasî
gelişmelere sebep oldu. Bu zaferden sonradır ki, ümitsizlikler boğulmuş,
yeni kurulan devlet, sarsılmaz temeller üzerine oturmaya başlamış, 20 Ocak
1921 günü ilk Anayasamız, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmişti.
Yine bu zaferle içerde asayiş ve güven sağlanmış, muntazam ordu kurma
çalışmaları daha da kolaylaşmıştı.
I.
İnönü zaferinin dışardaki etkileri de önemliydi. Bu zaferle düzenli ordu,
düşman karşısında ilk sınavını veriyor, dost ve düşman önünde yenilmez
iradesini sergiliyordu. Bu zafer, yabancı devletlere de artık, millî
hükûmetin hatırı sayılıx bir varlık olduğunu gösteriyordu. Bu gelişmeler
sebebiyledir ki İtilâf devletleri, 21 Şubat 1921'de toplanan Londra
Konferansı'na İstanbul Hükûmeti i1e beraber Ankara Hükûmeti'ni de
çağırdılar. Ancak zaferin gerçek sahibi Ankara Hükûmeti idi. Bu sebeple
Ankara delegeleri, Osmanlı heyeti içinde yer almayıp millî davayı savunmak
üzere ayrı bir ekip oluşturdular. O kadar ki Osmanlı baş delegesi Sadrazam
Tevfik Paşa, konferansta söz hakkını Ankara Hükûmeti temsilcilerine bırakmak
mecburiyetinde kaldı. İşte bu gelişmeler sonucu İtilâf devletleri yeni bir
barış teklifi hazırlamak zorunda kaldılar. Yine I. İnönü zaferinin millî
hükûmete kazandırdığı dış itibar sayesinde 16 Mart 1921 tarihinde Sovyet
Rusya ile "Moskova Antlaşması" imzalandı. Londra'da da Fransa ve İtalya ile
barış yolunda bazı müzakereler oldu.
Ancak Yunanlılar, bu mağlubiyetten ders almayarak kısa süre sonra 23 Mart
1921 günü aynı cephelerden tekrar ileri harekâta geçtiler. 27 Mart 1921 günü
Yunanlıların İnönü mevzilerine taarruzu ile başlayan,II. İnönü muharebesinde
de düşman taarruzları birincisinde olduğu gibi durduruldu. 31 Mart 1921'de
Batı cephesi kuvvetlerinin karşı taarruza geçmesi sonucu Yunanlılar geri
çekilmeye başladılar. Nihayet 1 Nisan 1921 günü binlerce ölü ile
doldurdukları muharebe meydanını tekrar silâhlanmıza terk zorunda kaldılar.
Bu suretle Batı cephesinde düşmana karşı II. İnöntı Zaferi adını alan bir
büyük başarı daha kazanıldı. Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet
Paşa'ya gönderdiği kutlama telgrafında: "Siz orada yalnız düşmanı değil,
milletin ters talihini de yendiniz!" diyordu.
Şimdi 1921 yılının Temmuz başlarındayız. Yunanlılar Ankara Hükûmetinin
reddettiği Sevr Antlaşmasını gerçekleştirmek amacıyla Anadolu topraklarına
durmadan kuvvet çıkararak Türklere karşı yeni bir taarruza
hazırlanmaktadırlar. Nihayet bu genel düşman taarruzu,10 Temmuz 1921 günü,
bütün Batı Cephesi boyunca takviyeli kuvvetlerle başladı. Harekât
ilerledikçe Yunan kuvvetleri ile Türk kuvvetleri arasında yer yer şiddetli
çarpışmalar oldu. Ancak gerek insan gücü gerekse araç ve gereç yönün ; den
Türk kuvvetlerinden sayıca fazla durumda bulunan Yunanlılar birçok yerleri
işgal ettiler. Afyon, Eskişehir, Kütahya, Bilecik art arda düşman eline
geçti.
Cepheden gelen bu kaygı verici haberler üzerine 18 Temmuz 1921 günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Ankara'dan Karacahisar'daki
Batı Cephesi Karargâhına geldi. Takviyeli kuvvetlerle gelişen Yunan
ilerleyişi karşısında, o günkü şartlar altında imkânları sınırlı Türk ordusu
için daha da ileri kayıpları önlemek üzere yeni bir strateji tesbitine gerek
gördü ve Cephe Kumandanı İsmet Paşa'ya şu direktifi verdi: "Orduyu,
Eskişehir'in kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya
bir mesafe koymak lâzımdır ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek
mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmek
yerindedir!" Müteakiben bu strateji uygulandı ve Batı Cephesindeki Türk
ordusu geri yürüyüşe geçerek 25 Temmuz 1921'de tamamen Sakarya Nehri'nin
doğusuna çekildi. Bu karar, harp yönetimi bakımından isabetli bir
davranıştı; zira kayba uğrayan, azalan kuvvetlerimizin, tutunduğu mevzilerde
tazelenen taarruz gücünp karşı çekilmeksizin uzun sure direıımesı daha büyük
kayıpların sebebi olacaktı.
İnkılâp Tarihimizde "Kütahya-Eskişehir Savaşları" adını alan ve Sakarya'nın
doğusuna çekilmemizle sonuçlanan bu çaıpışmalarda ordumuz kendisinden sayıca
2 misli fazla düşman kuvvetleri karşısında oldukça ağır zayiat vermiş, gerek
çarpışmalar gerekse geri çekiliş esnasında şehit, yaralı ve kayıp olmak
üzere 40.000'e yakın silâhlı kuvvetimiz yok olmuştu. Ayrıca araç ve gereç
kaybımız da büyüktü. |