Ordumuzun bu, Sakarya'nın doğusuna çekiliş günlerinde Bakanlar Kurulu, tekrar gelişebilecek yeni bir Yunan taarruzuna karşı tedbir olmak üzere Hükûmet Merkezi'nin Ankara'dan Kayseri'ye nakline karar verdi; ancak Meclis'ten onay almak gerekiyordu. Hükûmet kararı, Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumunda açıklandı. Meclis şahlanmıştı: "Biz buraya kaçmaya mı ,geldik, yoksa düşmanla dövüşmeye mi?" Millet temsilcileri, Ankara'yı harpsiz teslim etmeyi kabul etmediler; hedef son tepeye kadar dövüşmekti. Bu heyecanlı konuşmalar üzerine Meclis, tahliyenin aksine Ankara'nın müdafaasına, bunun için gerekli hazırlıkların yapılmasına karar verdi.
Bütün bu zor şartlara, geçici çekilişe rağmen sonunda düşmana kati darbe
indirileceğine dair, başta Atatürk olmak üzere Millî Mücadele liderlerinin
inançları asla sarsılmamıştı. Mustafa Kemal Paşa'ya göre "Pek uzak olmayan
bir gelecekte karşımızdaki Yunan ordusu tükenecek, sonunda imhası mümkün
hale gelecekti." Ancak başarının en önemli şartı, herkesin bu sonuca candan
inanması ve bu uğurda maddî ve manevî tüm güçlerini memleket savunmasına
yöneltmesi idi. Ayrıca unutulmaması gereken nokta, ordumuz, düşmanın arzu
ettiği yerde değil, bizim arzu ettiğimiz yerde kesin muharebeye girecek ve
ona, orada kati darbeyi vuracaktı. Bu bakımdan gerektiğinde geri çekilişin,
bazı yerleri düşmana terk edişin büyük bir önemi yoktu. Askerliğin gereğini
kararsızlığa düşmeden uygulamak gerekiyordu.
Ne çare ki liderlerin bu inancına rağmen Sakarya'nın doğusuna
çekilmenin yarattığı maneviyat bozukluğu Meclis'e de aksetmişti. Yeni bir
ordu oluşturulurken meydana geleıi bu ağır kayıp, bu çekilme ister istemez
sarsıntılara sebep olmuş; bazı çevreleri haklı oTarak endişe ve tedirginlik
kaplamıştı. Bu hava içinde 4 Ağustos 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nin
gizli oturumunda askerî durum ve Başkomutanlık teşkili üzerinde heyecanlı
görüşmeler oldu. Milletvekilleri, yorgun orduyu yeniden canlandıracak,
memleketi bu badireden kurtaracak son çareyi aramaktadırlar. Bu çare,
Mustafa Kemal'in fülen ordunun başına geçmesidir. Çünkü O, katıldığı bütün
savaşlarda yenilmemiş, yenmiş bir kumandandır. Bu sebepledir ki konuşmalar
onun başkomutanlığı üzerine alması görüşünde birleşti. Taraftarları gibi
muhalifleri de kendisinden, ordunun başına geçmesini istemektedirler.
Meclis'in büyük çoğunluğu, taraftarları kurtuluş için tek çarenin bu olduğu,
başka çıkar yol bulunmadığı fikrindedirler. Bazı milletvekilleri içtenlikle
haykırırlar: "Sen mühim bir kumandansın! Büyük bir askersin ve bunu da
Çanakkale Muharebesinde ispat ettin.
Şimdi kendini hangi güne saklıyorsun?
Sakarya'ya kadar geldi düşman, kendini hangi güne saklıyorsun?" Bu
haykırışlar, gerçekten millî iradenin sesi idi ve büyük kahramanı, fiilen
ordunun başına davet ediyordu.
Muhaliflere gelince, onlar da Başkomutanlığı Mustafa Kemal Paşa'ya vermekle
zaten kurtuluş ümidi kalmadığını kabul ettikleri bir ortamda, gelişecek tüm
sorumluluğu onun ,omuzlarına yüklemeyi amaçlıyorlardı.
Meclis'te 4 Ağustos 1921 günü başlayan bu görüşmeler, ertesi gün de aynı
heyecanla devam etti. Mustafa Kemal Paşa, önce tartışmaların dışında kaldı.
Ancak konuşmamasının, tavrını açıkça ortaya koymamasının, onun da gelecekten
ümitsiz olduğu şeklinde yorumlanması ihtimaline karşı, kendisini Başkomutan
görmek isteyen millî iradenin bu ısrarı karşısında, Meclis Baş kanlığına şu
önergeyi sundu: "Meclis'in sayın üyelerinin umumî surette beliren arzu ve
istekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi, kendi üzerime
almaktan doğacak yararları en kısa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî
ve manevî kuvvetini en kısa zamanda artırmak ve yönetimini bir kat daha
kuvvetlendirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haiz olduğu yetkileri
fülen kullanmak şartiyle üzerime alıyorum. Hayatım boyunca millî hâkimiyetin
en sadık bir hizmetkârı olduğumu milletin nazarında bir defa daha doğrulamak
için bu yetkinin 3 ay gibi kısa bir müddetle sınırlandırılmasını ayrıca
istiyorum".
Bu
önerge Meclis'in yetkilerini kullanma isteği sebebiyle bazı itirazlara sebep
oldu. Ancak durum, olağanüstü bir durumdu ve ölüm kalım mücadelesi gibi
olağanüstü şartlar konuşuyordu. Bu şartlar içinde Mustafa Kemal Paşa
tarafından kabul edilen görev gerçekten çok büyük ve önemli, diğer bir ifade
ile Türk milletinin mukadderatı ile ilgili idi. Düşman karşısındaki cephede
vakit geçirmeksizin en seri, en doğru kararları verebilmek, ancak Meclis'in
yetkilerini anında kullanmakla mümkündü. Esasen Atatürk de bu olağanüstü
şartlara rağmen, söz konusu yetkinin 3 ayla sınırlı kalmasını istemekle,
millî iradeye olan sarsılmaz saygısını gösteriyordu. Nihayet Meclis, bu
isteğinde kendisini haklı gördü. Görüşmeler sonucu, 5 Ağustos 1921 günü,
"Mustafa Kemal Paşa'ya 3 ay süre ile askerliğe ait hususlarda Meclis'in
yetkilerini kullanmak koşuluyla Başkomutanlık tevcih eden Kanun, Büyük
Millet Meclisi'nde oybirliği ile kabul edildi. Kanunda şu sözlere yer
veriliyordu: "Millet ve memleketin mukadderatına bilfiil el koyan yegane
yüce kuvvet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başkomutanlık füli vazifesine
kendi reisi Mustafa Kemal Paşa'yı memur etmiştir. Başkomutan, ordunun maddî
ve manevî kuvvetini artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme
hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin buna ait salâhiyetini Meclis
namına fülen kullanmaya yetkilidir. Bu sıfat ve salâhiyet üç ay müddetle
sınırlıdır. Meclis lüzum gördüğü takdirde bu müddetin bitiminden evvel dahi
bu sıfat ve salâhiyeti kaldırabilir."
Başkomutanlık verilişinden sonra Mustafa Kemal Paşa kürsüye
geldi. Memleketin düşman istilâsından kurtarılacağına dair sarsılmaz
inancını bir kere daha ifade ederek Meclis'e şu teminatı verdi: "Efendiler!
Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, Allahın yardımıyla
behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun
sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün
millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim."
Başkomutan aynı gün ordu ve
millete de bir bildiri yayımladı. Bu bildiride de şu cümleler yer alıyordu:
".... Bana bu vazifeyi tevdi etmiş olan Meclis ve bu Meclis'te beliren
milletin kesin iradesi, hareket tarzımın mihrakını teşkil edecektir. Hiçbir
sebep ve suretle değiştirilmesine imkân omayan bu kesin irade, her ne olursa
olsun düşman ordusunu imha etmek ve bütün Yunanistan'ın silâhlı
kuvvetlerinden oluşan bu orduyu, anayurdumuzun mukaddes ocağında boğarak
kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşmaktır. "
Başkomutan, artık plânını yapmış ve kesin şekilde uygulamaya başlamıştır.
Hedef, muvaffakiyete götürecek bütün tedbirleri en kısa zamanda almaktır. Bu
amaçla 7 ve 8 Ağustos 1921 günleri, kendi imzasıyla 10 adet "Tekâlif-i
Milliye" yani "Millî Vergi" emri yayımladı. Bu emirler gereği her ilçede bir
"Millî Vergi Komisyonu" kuruluyordu. Her evden ordunun ihtiyacı için bir kat
çamaşır, bir çift çorap, bir çift çarık isteniyordu. Ordunun malzeme
ihtiyacı için tüccarın elinde bulunan stoklardarı yüzde kırkına parası
zaferden sonra ödenmek üzere el konuluyordu. Herkes hububat, hayvan ve yem
bakımından stoklarının yüzde 40'ını yine parası sonradan ödenmek üzere
orduya verecekti. Halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silâh ve
cephane, 3 gün içinde ordu ambarına teslim edecekti. Memleketteki
demircilerin, dökümcülerin, marangozların, sanayi imalâthanelerinin listesi
çıkacak ve sahiplerinin isimleri belirlenecekti. Böylece bütün memleket,
gelecekteki zafer için olağanüstü bir seferberliğe davet e dilmişti. Artık
millet ve ordu el eleidi ve topyekûn bix harp başlatılmıştı.
Başkomutan bu acil tedbirleri aldıktan sonra 12 Ağustos 1921 günü Ankara'dan
hareketle Polatlı'daki Cephe Karargâhına geldi. Artık Mustafa Kemal Paşa,
cephede ve fülen Türk ordusunun başında idi. |